Şampiyon Başkan Ahmet Ağaoğlu sanki yine eski ayarlarına dönüyor gibi!
Katıldığı bir programda Boateng transferi hakkında “Ben de gazetelerden okudum” ifadesini kullanarak yapılan haberi yalanladı.
Öte yandan bir başka programda Abdullah Avcı ise Boateng için şunları söyledi: “Jerome Boateng ismi geldi, marka bir oyuncu. Eğer sakatlığı yoksa, kulübün bütçesine uygun olursa, değerlendirilebilecek bir oyuncu” dedi.
Hadi gelin şimdi çıkın işin içerisinden!
Kim doğruyu söylüyor?
Bu millet, bu taraftar, bu camia kimin söylediklerine inansın?
Başkan “yok böyle bir transfer” diyor.
Teknik direktör ise “ismi geldi, marka bir oyuncu, şartlar uyarsa alınabilir” diyor.
Sahi size göre kim doğruyu söylüyor?
Bir tarafta başkan diğer tarafta teknik direktör konuşmuş.
İki isim de takımın etkili ve yetkili kişileri.
Ha bana sorarsanız
Teknik Direktör Abdullah Avcı doğruyu söylüyor.
Buradan anlaşılacağı üzere Ahmet Ağaoğlu eski ayarlarına geri dönüş yapıyor!
Hemi de hızlı bir şekilde…
Eeee… Hal böyle olunca da Ağaoğlu, eskiden olduğu gibi istediği havadan çalıp söylemeye çalışıyor!
Demek oluyor ki başkan Ağaoğlu eski ayarlarına dönmek için o stabilize yola girmişse, bizlerinde hemen yol güzergâhını değiştirip Ağaoğlu ile aynı yola girmemiz bundan sonra kaçınılmaz oldu!
Çünkü ‘Ağaoğlu’nun hızına ancak öyle yetişiriz’ diye düşünüyorum!
Evet beyler hep birlikte şerit değiştiriyoruz!
Fenerbahçe’nin İsmail Kartal’a düzenlediği veda törenini izledim.
Adamlar Kartal’a öyle bir veda töreni düzenledi ki, uçmayan Kartal’ı adeta devleştirip futbol dünyasında uçurmaya çalıştılar!
İsmail Kartal’a düzenlenen töreni izlerken aklıma Şenol Güneş’in 2004 yılında Trabzonspor ile buluşması ve ardından ayrılışı geldi.
Öncelikle şuna vurgu yapayım, Şenol Güneş’i sever veya sevmezsiniz.
Orası beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor.
Beni ilgilendiren Güneş’in teknik adamlığıdır.
Güneş, Türk futbolunda teknik adam olarak, sıralamada her zaman ilk üçün içerisinde olmuştur.
Yani başarılarıyla sizler kabul etseniz de etmezseniz de Şenol hoca Türk futboluna ismini kocaman bir şekilde altın harflerle yazdırmıştır.
Neyse konuyu fazla şirazesinden çıkarmayayım…
Buradan nereye varacağım?
Şenol Güneşli Milli Takım 2002’de Dünya Kupası’nda üçüncü olmuştu.
Dünya Kupası’nın hemen ardından Şenol Güneş Trabzonspor’a teknik adam olarak getirilmişti.
Hatırlayınız, Şenol hoca havaalanından araç konvoylarıyla alınıp şehirde tur attırılmıştı. Sonrasında Güneş’e imza töreni yaptırılırken devlet erkanını arkasına alarak imza attırılmıştı…
Ya sonrası, birkaç maç sonra Avni Aker Stadı’nda hem de şampiyonluk kupalarını kaldırdığı kendi evinde kendisine en bariz sözler ve küfürler edilerek istifa etmesine neden olunmuştu!
Sözün özü demem o ki Bizim, üstelik Türk futboluna başarılarıyla ismini altın harflerle yazdıran kendi değerimize verdiğimiz kıymeti harbiye ye bakınız… Bir de futbolculuk ve teknik adamlık kariyeri Güneş ile kıyaslanmayacak kadar silik olan bir Fenerbahçeliye kulübünün ayırılırken verdiği değere bakınız?
İşte izleyin hemen orada İsmail Kartal’ın veda görüntüleri.
Ondan sonrada ‘kendi değerlerimiz neden Trabzonspor’a sahip çıkmıyor’ diye feryat figan ediniz.
Neymiş efendim Şenol Güneş neden Trabzonspor’da başkanlığı düşünmüyor muş?
Efendiler Güneş başkanlığı nasıl düşünsün?
Efendiler Güneş teknik adamlığı nasıl düşünsün?
Efendiler Güneş futbolun patronu nasıl olsun?
Efendiler Güneş ve Güneş gibi değerlerimize yapılanlar ortadayken, bütün hepsi ellerini nasıl taşın altına soksunlar?
Adam ama öyle ama böyle dünya üçüncüsü olan bir takımın teknik direktörü olmuş.
Adam ama öyle ama böyle hem futbolcu olarak hem de teknik direktör olarak Türk futbolunda büyük başarıları imza atmış.
Adam ama öyle ama böyle milli ve büyük takımlarda teknik direktörlük yapmış…
Ne var ki adamın böyle ışıltılı yıldızlı apoletler omuzunda olmasına karşın, adam bir türlü kendisini sevdirememiş! adam Trabzonspor’da görev yaptığı her dönemde, ağza alınmayacak eleştirilere ve hakaretlere maruz kalmış.
Biraz ağır olacak ama yazmak zorundayım iki camia arasındaki farkı Güneş’e ve İsmail Kartal’a yapılanlara baktığınızda rahatlıkla ölçebilirsiniz.
Ve hala Trabzon dışından gelen teknik adamlara gösterdiğiniz tahammülü kendi değerlerimize göstermemeye devam ediniz!
Bakalım sonunda kim kazanacak?
Ey gidi Gül Adnan Bey.
Yine yazmak zorunda bıraktınız beni ya!
Size ne diyeyim?
Gül Adnan Bey malumunuz turizm sezonunu yaşıyoruz.
O nedenle şehrimizde her geçen gün yerli ve yabancı turist sayısı daha çok artmaktadır.
Gelen yabancıların çoğunun uğrayıp nefes alıp verdiği yerlerden birisidir sahil bandı.
Ama ne çare ki sabah saatlerinde sahile yani Faroz-Ayasofya güzergâhına inip çay içmek veya spor yapmak isteyenlerin o bölgede ilk karşılaştıkları şey dolu çöp kutuları ve etrafa saçılmış çöp atıkları olmaktadır.
Maalesef çöp atıkları çok kötü bir görüntü vermektedir.
Maalesef bu görüntülerden bizler Trabzonlu olarak utanç duymaktayız.
Hani ya yaşanır ve en temiz şehirdi Trabzon sevgili Gül Adnan abi.
Pardon en temiz ve yaşanır bir şehir sizlerin zamanında değildi Orhan Gümrükçüoğlu zamanındaydı.
Ne oldu Adnan abi?
Temizlik ve yaşanırlılıkta sizlerin sayesinde sona mı düştü Büyükşehrimiz Trabzon...
Ahan yine sabah sabah çektiğim fotoğrafı sizin için yayınlıyorum.
Neden sizin için yayınlıyorum biliyor musun Gül Adnan abi?
Belki diyebilirsiniz ki “Benim kapımın önü temiz, bana ne sahildeki çöplerden temizlikten”
Bak Gül Adnan abi Ferdi Tayfur ne diyor?
Sevgilim, sevgilim bak yine şafak söküyor
Sevgilim, sevgilim bak yine sabah oluyor
Şimdi sen kim bilir ne duygullardasın
Belki de en güzel uykulardasın
Şimdi sen kim bilir ne duygullardasın
Belki de en güzel uykulardasın…
İşte böyle diyor Ferdi Tayfur, Gül Adnan abi.
Yani şafak sökünce...
Yani sabah olunca...
Sahil bandı çöplerle dolu oluyor...
Belki de sen o esnada en güzel uykunda en güzel duygularında olmaktasın.
Çöp sorununun Trabzon, dolayısıyla sahil bandının bir gerçeği olduğunu unutmayınız Gül Adnan abi…
Turizm sezonundan açılmışken yine oradan devam edeyim.
Nasıl devam etmeyeyim ki?
Dert bir değil ki, dert bin…
Gerçi kimin umurundaki bu kadar dert?
Aynı Maçka’da olduğu gibi!
Aylar önce yazmıştım.
Demek ki yaşanan sorunu yazmamız ipte askıda kalmış!
O zaman alalım ipte asılı kalan yazımızı, bıraktığımız yerden yazmamıza devam edelim.
Bildiğim kadarıyla güzel mi güzel, şirin mi şirin Maçka ilçemizde bir tane tuvalet mevcuttur.
O tuvalette mesai ile çalışmaktadır.
Sabah sekizde açılıyor akşam beşte kapatılıyor.
Yahu benim kardeşim.
Yahu Maçka Belediye Başkanı Koray Koçhan beyciğim.
Herhalde Trabzon turizminin can damarlarından olan Maçka ilçemizin yöneticisi olduğunu unutmuşa benziyorsun.
Yahu benim belediye başkanım.
Azıcık kafanı veteranlar turnuvasından çevir de hizmet ettiğin ilçene bir bak.
Yemin billah ediyorum neler neler göreceksin?
Sümela Manastırı açılmış…
İlçeniz hafta sonları büyük bir yoğunluk yaşamakta.
Bundan böyle de yoğunluk daha da artacak.
Yahu Koray Koçhan beyciyim ….
Biliyorum senin aklın fikrin Antalya’da.
Senin aklın fikrin veteranlar turnuvasında.
Senin aklın fikrin gezip tozmada.
Çok da umurunda ya ilçenin yaşadığı sorunlar!
Turizmin göz bebeği olan ilçende bir tane tuvalet var onu da mesai saatlerine bağlamışsınız.
Senin için belki tuvalet işi önemli bir sorun olmayabilir.
Ama ilçene gelen turistler için önemli bir sorundur.
Bak benim güzel, yakışıklı, havalı başkanım…
Ne olursun biraz ilçenin sorunlarına eğil.
Yarın senin için çok geç olabilir.
Bilirsin bahar ayları çok çabuk gelir geçer!
Birde son pişmanlık fayda etmeyebilir!
Zaman zaman yapıyorum.
Zaman zaman da ilgimi çeken, değerli bulduğum kamuoyunu ilgilendiren başkaları tarafından kaleme alınan yazılara da köşemde yer veriyorum.
İşte onlardan bir tanesi daha…
CHP Ortahisar meclis üyesi Oktay Söğüt’ün paylaştığı yazısı..
“Bilindiği üzere, Trabzon’da 90 yıllık sürede meydana gelen sel, heyelan ve taşkınlardan (resmi rakamlara göre) 360 kişinin öldüğü gerçeği gün gibi ortada iken, Trabzon Büyükşehir Belediyesi dere yatağında otogar yapma kararı almış, alınan bu kararın yanlış olduğuna dair yapılan onca itirazlara rağmen, ‘inadım inat, çaldığım düdük’ misali, otogar inşaatı geçtiğimiz aylarda başlamıştı.
Dün, AFAD Başkanlığınca koordine edilen ‘Sel Taşkın Tehlikesi Erken Uyarı Tatbikatı’, Vakfıkebir ilçemizde yapıldı.
Burada basına konuşan Trabzon Büyükşehir Belediye Başkanı Murat Zorluoğlu, ‘Bölgemiz sel, taşkın ve heyelan anlamında çok riskli bir bölge’ demiş.
Bu doğruyu söyleyen Başkan Zorluoğlu, ne yazık ki çok riskli alana otogar yaptırdığını ya unutmuş, ya unutturmaya çalışmış.
Geçtiğimiz günlerde maliyeti 100 milyonu aşkın otogar inşaatının hızla ilerlediğini duyuran Trabzon Büyükşehir Belediyesi, üstüne bir de vatandaştan olumlu geri dönüş aldıklarını duyurmuştu.
Dere yatağına otogar yapılması kararına karşı, yüzlerce olumsuz geri dönüşe kulaklarını tıkayanların, sel taşkın ve heyelan sözlerini ağzına alması, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu dedirten bir durumdur.
Sel ve taşkınların yaratacağı tahribatı en aza indirmek için önlem alması gereken Trabzon Büyükşehir Belediyesi’nin, bunun tam aksine, 1990 yılında bugün otogar yapacağı Değirmendere’nin de içinde olduğu derelerin taşması sonucu 45 vatandaşımız hayatını kaybettiği yere yapacağı şey otogar değil, (tarih tekerrür ederse) korkarım, mezarlık olacaktır.”
Siyaset yapıp da hak ettiği halde hak ettiği yere gelemeyenlerden birisidir Nazım Özcan.
Özcan, siyaset yapıp da, siyasette temiz kalmayı başaranlardan birisidir.
Müthiş alçak gönüllüdür.
Çok iyide bir siyasetçiydi.
Ancak her nedense son dönemlerde elini ayağını siyaset arenasından çekip kendisini işine gücüne verdi.
Ne yalan söyleyeyim, şu an Nazım Özcan gibi siyasetçileri el feneriyle değil mum ışığı ile arar duruma geldik.
Kim istemez Nazım Özcan’ın tekrar siyasetle buluşmasını.
Hani ya bütün herkes Nazım Özcan gibi şehrimizin yaşadığı sorunlara duyarlı olup objektif bakabilse…
Özcan’ın sosyal medya hesabından yaptığı paylaşım dikkatimi çekince, ben de o paylaşımı sizlerle paylaşmak istedim.
Özcan’ın paylaşımı şöyle…
“Benim ki yangına su taşıyan karınca misali, ben vatandaşlık ve insanlık vazifemi yapayımda anlayan anlasın. Anlamayan da istediği yere çeksin, kimseyi bu saatten sonra ikna etme gayretim olmaz. Bugün sağlıkla ilgili iki konu var.
1- Ahi Evren Kalp ve Damar hastalıkları hastanesinde çok uzun zamandır Akademik personelden hastalara varıncaya kadar ciddi problemler var. Bu şehrin sağlık yöneticileri hatta şehrin Mülki amirleri ve İktidar mensubu siyasetçileri bu işe el atmalı. Hasta ve Doktor, sağlıkçı kavgalarının baş müsebbibi sağlık sistemi ve yöneticileridir.
2- İmperial Hastanesi önündeki yol ve otopark problemi hepimizin malumu.
Zaman zaman da konu ile ilgili müdahaleler yapılıyor.
Hastane sahiplerinin daha geniş imkanlara sahip arsa ve bina arayışını da dedikodu haberlerinde duyuyoruz.
Hastane önündeki son düzenleme ile Gazipaşa Caddesi’nin de çift yönlü trafiğe açılması ile hastane önünde yeni bir kaldırım ve park düzenlemesi yapıldı.
Son düzenleme yolu işler hale getirmek için düşünülse de uygulamada hastane önünü ferahlatır şekle dönüştü.
Hastane kapısında 4-5 metrelik boş bir alan yaratılırken hasta ve yakınlarının araçları yine yollara salındı.
Trafik cezalarına maruz bırakıldı. Yani şehir trafiğini rahatlatmak yerine kendi rahatlarını tercih ettiler. Hastane yöneticileri ve trafik yetkilileri vatandaşı hastane kapılarında eziyet çekmekten kurtarırken, şehir trafiğini de çözmelidir. Tek taraflı çözüm, çözüm değildir.”
