CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Merkez Yönetim Kurulu toplantımız devam ediyor. Kurulumuzun gündeminde, Meclis’e sunulan 12. Kalkınma Planı, 2024 yılı bütçesi, her gün biraz daha artan hayat pahalılığı, İsrail’in Gazze’de devam ettirdiği insanlık dışı saldırılar, Partimizin 38. Kurultayı hazırlıkları ve yaklaşan yerel seçimlerle ilgili çalışmalarımız vardı.
GAZZE’DE TARAFLAR KESKİNLEŞİYOR
Gazze’de yaşanan insanlık dramı sürüyor. Siviller, çocuklar, mülteci kamplarındaki okullarda, hastanelerde, pazar yerlerinde, bombaların hedefi oluyor. Yerinden yurdundan sürülmek, tehcir edilmek isteniyor. Daha fazla ölüm ve acıya neden olmadan, taraflar arasında, önce ateşkesin sağlanması, ardından, meselenin yan yana iki devlet temelinde, adil bir barışla kalıcı çözüme biran önce ulaştırılması gerekiyor. Bunun için Türkiye ile birlikte, diğer devletlerin ve uluslararası kuruluşların da elinden geleni yapması şart. Ama maalesef ufukta buna yönelik yapıcı bir çaba görünmüyor. İki gün önce Kahire’de toplanan barış zirvesinden bırakın bir çözüm umudunu, bir ortak mesaj, bir itidal çağrısı bile çıkmadı. Uzlaşının hakim kılınması gereken bu dönemde, tarafların aksine gittikçe keskinleştiğini görüyoruz.
FAZIL SAY’IN KONDERLERİNİN İPTALİ KABUL EDİLEMEZ
Terazinin bir kefesinde, bizim de görüşlerini paylaştığımız, katıldığımız, “Gazze’de yaşanan insanlık suçlarını, bir an önce durdurun. Masum siviller ve çocuklar bombaların hedefi olurken, sessiz kalmak, suça ortak olmaktır” diyenler var. Diğer kefesinde, İsrail’in, kendisine yapılan ve yine kabul edilemez insanlık dışı saldırıya karşılık olarak, orantısız şiddet kullanmasına sessiz kalan, üç maymunu oynayan, İsrail’in işlediği insanlığa karşı suçlara, akıldan azade gerekçeler uyduranlar var. İş öyle bir noktaya geldi ki bu kutuplaşmanın şirazesi öylesine kaydı ki, dünyaca ünlü piyanistimiz Fazıl Say’ın, barış için, iyiden, uzlaşıdan, güzel bir geleceğin birlikte inşasından yana açıklamaları nedeniyle, bir Avrupa ülkesindeki konserleri iptal edildi. Bu karar büyük bir ayıptır. İnsanlık açısından da, ifade özgürlüğü açısından da bu karar kabul edilemez
BÖYLE ZAMALAR TURNUSOL KAĞIDI
Diğer taraftan böyle zamanlar, iç siyaset için de bir turnusol kağıdı oluyor. Uzunca bir süredir ülkemizde belli radikal kesimlerin baskıları nedeniyle, valileri, kaymakamları eliyle, konser ve festival yasaklamayı itiyat haline getiren AK Parti’nin de, Fazıl Say 10 yıl önce, Hayyam’ın rubailerini paylaştığı için 10 ay hapis cezası aldığında, düşünce özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün yanında olmak yerine, “Yargının karşısında sanatçı da, politikacı da eşittir” diyerek, bunu sıradanlaştırmaya çalışan parti sözcülerinin de bugün takındığı sözde özgürlükçü tutumun, ne kadar inandırıcı olduğunun takdirini de aziz milletimize bırakıyoruz. 
OLMUYOR, OLUNCA DA SIRITIYOR
Ne diyordu Fazıl Say, “Uçak Notları” kitabında: “Yalanın, sahteciliğin kol gezdiği bir dünya… Bir de sesler dünyası… İç içe olabilir mi bu ikisi?” Olmuyor… Olunca da sırıtıyor. Bu tek kişilik ağır vesayet rejiminde sahtelik, sahtekarlık vakayı adiyeden oldu… İnsanların kulaklarında, aynı anda bir değil, birden çok yalanın, sahtekarlığın sesi yankılanıyor. Memlekette ikiyüzlülük Saray ve ortaklarının siyaset ekmeği... “Mehmetçik’i Gazze’ye gönderme” hamasetinden, birkaç saat içinde geri adım attılar. Ama geçen hafta Meclis’te kabul ettikleri tezkereyle, Mehmetçiğimizin canıyla kanıyla savunduğu bu toprakların, ne idüğü belli olmayan askerlerin postallarıyla çiğnenmesi için, Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan AK Parti genel başkanına, yetki veren bir tezkereyi kabul ettiler. 
ÖSO TEK KİŞİLİK VESAYET REJİMİNE MUHAFIZ MI OLACAK
Bir kere daha soruyoruz, şehit kanlarıyla sulanan bu toprakları, kimlerin postallarına çiğnetmek niyetindesiniz? Evet başta bizde destek verdik, IŞİD’le mücadele gönüllü koalisyonunun bugün artık işlevi giderek azalmıştır. NATO müttefiklerimizle yapacağımız operasyonlarda da tezkereye ihtiyaç yoktur. Şu anda bu bölgede topraklarımızda konuşlanabilecek tek ordu, bir tarafta YPG, öbür tarafta SADAT’ın eğittiği Özgür Suriye Ordusu. “Vatana yabancı askerlerin girmesinin önünü açacak maddeyi bu metinden çıkarın biz de tezkereyi destekleyelim” dediğimiz halde, ısrarla bu maddeyi tezkere metninden çıkarmayan Hükümetin ve ortaklarının derdi ne? Yoksa Saray ve ortakları, 20 Temmuz 2016’da OHAL ilan ederek yaptıkları sivil darbenin ardından, getirdikleri tek kişilik vesayet rejiminin muhafızlığını, SADAT’ın yetiştirmesi ÖSO’ya mı emanet etmek niyetinde? Bundan derhal vazgeçin.
100. YILI COŞKUYLA KUTLAMAK EN ÖNEMLİ MESAJLARDAN BİRİDİR
Cumhuriyetimizin 100. yılını idrak etmemize, bir hafta kaldı. Cumhuriyetimizin 100. yılıyla ilgili etkinlikler, Gazze gerekçe gösterilerek tek tek iptal ediliyor. Önce Devletin televizyonu TRT, Cumhuriyetin 100. yılı kutlamaları çerçevesindeki konser ve gösterileri ertelemeye başladı. Anlaşılan Sarayın niyeti, her resmi bayramda olduğu gibi, Cumhuriyetimizin 100. yılını da sessizlikle geçirmekti. Ama buna milletimizin izin vermeyeceğini anlayınca bir miktar geri adım attılar. Buradan altını çizerek söylüyorum, bugün Gazze’de yaşananlar bundan bir asır önce mazlum uluslara, özgürlüğe giden yolu gösteren Cumhuriyetimizin, sadece ülkemiz için değil, tüm dünyanın mazlum milletleri için ne kadar önemli olduğunu, bir defa daha göstermiştir. Özellikle Gazze’de bu insanlık dramı yaşanırken, Türkiye, Cumhuriyetinin 100. yılında ülkemiz bir kere daha şanlı mazisini hatırlamalıdır. 100. yıl dönümünde bu en büyük bayramımızı, övünç ve kıvançla Cumhuriyetimize yakışan bir biçimde kutlamamız mazlum milletler adına bir asır sonra verdiğimiz en önemli mesajlardan biri olacaktır. 
AK PARTİ AMBALAJINA SARINCA HER ŞEY SERBEST
Bu arada Ankara’da İl Milli Eğitim Müdürlüğü, kutlama değil ama “Anma programı” diyen bir program yayınladı. Programda İmam Hatip Lisesi’nin öğrencilerinin seslendireceği, adı AK Parti’nin seçim sloganı olan, “Türkiye Yüzyılı” oratoryo dinletisi var. Yine İmam Hatip Lisesi’nin öğrencilerinin seslendireceği bir “Musiki konseri” de var. TRT konser iptal ederken, konseri de, dinletiyi de, AK Parti’nin ambalajına sarınca resmi programlarda hepsi yer alabiliyor. Burada dikkat çeken bir ayrıntı var.
Bu Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün programı. Bu da AK Parti’nin Mayıs seçimleri için açıkladığı seçim beyannamesinin ilk sayfası. Her iki dokümanın üst kısmına dikkatinizi çekiyorum. Buralarda, yer alan logolara bir bakın. Bundan tam bir yıl önce, Anadolu Ajansı, “AK Parti’den Türkiye Yüzyılı Logosu” diye bu görülen logoların “AK Parti’nin logosu” olduğuna dair bir haber geçti. Şimdi soruyoruz, bu bir partinin logosunun İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün dokümanlarında, devletin yazışmalarında, programlarında ne işi var? Bu program, AK Parti’nin mi? Yoksa devletin mi?
FETÖ’NÜN YERİNİ FARKLI TARİKATLER DOLDURUYOR
Bu ucube sistemde, Devlet ile Saray Hükümeti arasındaki çizgi giderek silikleşti. Sonunda da tamamen ortadan kalktı. Devlette parti devleti oldu. Ucube vesayet rejiminde, hükümet ile devlet arasındaki çizginin kalkması, kurumlara gerçekten çok ciddi zararlar verdi. Ehil kadrolar, tuzaklarla, kumpaslarla önce görevden uzaklaştırıldı, yerine Sarayın eski ortağı, “Her talep ettiklerini yaptığı, yerine getirdiği” FETÖ’nün adamları dizildi. O zamanlar Genel Başkanımız, “Camiye, kışlaya, adliyeye siyaset girmemeli” diye defalarca uyardı. Ama saray camiyi de, kışlayı da, mektebi de kendi siyaseti için kullandı. Sonunda Türkiye 21. yüzyılda, Saray’ın ortağının hain darbe girişimine şahit oldu. Ama görünen o ki, Saray bu rezaletten hiçbir ders almamış. Gidenin yerini, farklı cemaatler ve tarikatlarla doldurmaya başladı. Aydın’ın bir ilçesinin milli eğitim müdürü Menzil şeyhine bağlılığını sosyal medyadan ilan ediyor. İsmailağa bir başka kuruma yerleşmiş, Hak Yolcular bir başka yerde köşeyi tutmuş, Sarayın aile vakıfları da holdinge dönüşmüş… 
RESMİ DOKÜMANLAR SARAYIN PROPAGANDA BROŞÜRÜNE DÖNÜŞTÜ
Bu kafayla devlet kurumları, çoklu organ yetmezliğiyle malul hale gelmiş. Kurumlar mefluç. Bu ay açıklanan 12. Kalkınma Planı da bunun bir ispatı. Ciddi bir devlette gelişi güzel iş olmaz. Devlet yönetiminin kapsadığı her alanda kısa-orta-uzun vadeli planlar yapılır. Olası gelişmelere karşı alternatif senaryolara çalışılır. Bu planlama anlayışı ülkemizde, 1960 yılında kurulan Devlet Planlama Teşkilatı’yla ete kemiğe bürünmüştür. DPT’nin 1963 yılında hazırladığı Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda kamu yatırımlarının plandaki şekliyle eksiksiz gerçekleştirilmesinin “Devlet daire, teşekkül ve müesseseleri ile mahalli idarelerin ödevi olduğu” yazar. Planın altında da dönemin başbakanı İsmet İnönü’nün imzası vardır. 12 Eylül darbecileri Kalkınma Planlarının bu bağlayıcılığını kaldırmıştır. Ardından postallı darbecilerin ardından gelen mokasenli darbeciler ise, önce bu kurumu Kalkınma Bakanlığı’na bağlamıştır, ardından Saray’da bir başkanlığa dönüştürerek, DPT’yi toptan ortadan kaldırmıştır. Artık uzmanları hükümetlere alternatifler sunan, “Böyle yaparsanız sonuç şöyle olur” diye, Yüksek Planlama Kurulunda, Başbakanlara, bakanlara doğrudan hitap edebilen bir Devlet Planlama Teşkilatı yok. Böyle olunca da, yazılan resmi dokümanlar, Kalkınma Planları, Orta Vadeli Programlar, Sarayın partisinin propaganda broşürlerine dönüşmüş vaziyette. 
TUTMAYAN 2023 HEDEFLERİ 20532E ERTELENDİ
2011’de seçimlere giderken, Erdoğan’ın “2023 hedefleri” diye anlattığı rakamlar, sonradan 10. Kalkınma Planına girmişti ve devletinde resmi hedefleri haline gelmişti. Ve bu hedeflerin başında yer alan dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmak hedefi tutmadı. 2023’e geldik hala 20. sıradayız veya 20. sıranın biraz altındayız. Diğer hedeflerin ise yarısına bile ulaşılamadı. Son açıklanan 2024-2028 dönemini kapsayan 12. Kalkınma Planında ise bu kez Erdoğan’ın seçim meydanlarında anlattığı 2053 hikayeleri “yeniden vizyona” sokulmuş. Tutturamadıkları 2023 hedeflerinin tamamını 2053’e ertelemişler. Dünyanın on büyük ekonomisi ligine girmemiz, 30 yıl sonraya kalmış. E tabi 30 yıl sonra kim öle kim kala. 12. Kalkınma Planı, Sarayın kerameti kendinden menkul ekonomi politikalarının iflasının açık bir ikrarı olarak ekonomi tarihimizdeki yerini alacak. 
2015’TE AÇIKLADIĞIMIZ HEDEFLERDEN KES-YAPIŞTIR
Bu arada saray 12. Kalkınma Planı’nda da kesip yapıştırmayı, aşırmayı ihmal etmemiş. CHP olarak 8 yıl önce biz, ilk defa 2015 seçimlerinde, Türkiye’yi en büyük 10 ekonomi arasına sokma hedefinin yeterli olmadığını belirtmiş ve hedefleri İnsani Gelişmişlik Endeksi üzerinden tanımlamış ve kamuoyuna açıklamıştık. Ülkemizi en geç 2035’te bu endekste ilk 20’ye sokmayı vadetmiştik. 12. Kalkınma Planı’nda da İnsani Gelişmişlik Endeksi’nde ilk 20 ülke arasına girme hedefinden bahsediliyor. Ama o da 2053’e ertelemişler. Plana şöyle bir baktığımızda, 2 trilyon dolar milli gelir hedefine 2028’de de ulaşılamayacağı, önümüzdeki 5 yıl hem tüketimin, hem de yatırımların milli gelire oranının düşeceği, toplam faktör verimliliğindeki artışın yavaşlayacağı, 500 milyar dolar ihracat hedefinin 5 yıl daha hayal olacağı, imalat sanayinin milli gelir içindeki payının bu yıl 1,5 puan birden düştükten sonra yeniden aynı yere gelebilmesi için 5 yılın gerekeceği gibi, bu ülkenin Saray tarafından ne kadar kötü yönetildiğini gösteren hedef ve tahminler var. 
KALKINMA PLANININ SATIR ARASINDAKİ MAYINLAR
Satır aralarında da, Erdoğan’ın gündeme getirmeye çalıştığı yeni anayasa tartışmaları, çalışma hayatının güvencesizleştirilmesi, kamusal emekliliğin ruhuna Fatiha okunması, göç politikalarının, “Sosyal ve ekonomik hayata uyumlu hale getirilmesi” gibi “Sevseniz de sevmeseniz de bu göçmenlere alışacaksınız” anlamına gelen, onlarca mayın döşenmiş. Hükümet, bu Planın açıklanmasında da ciddi usul hataları yaptı. Kanunen, bütçe süreci her yılın Eylül ayı başında, “Kalkınma Planı’na uygun şekilde hazırlanan” Orta Vadeli Program’ın açıklanmasıyla başlar. Ama bu sene Orta Vadeli Program, Kalkınma Planı’ndan önce açıklandı. Yani Kalkınma Planına uygun bir Orta Vadeli Plan yapmak yerine Kalkınma Planı olmadan Orta Vadeli Program yaptılar. Sonrada arkasından plan geldi. “Ne fark eder?” derseniz çok şey fark eder. Hükümet bu yaptığıyla, öncelikle temel bir doküman olan Kalkınma Plan’larını hiç önemsemediğini gösterdi.
FAİZ HARCAMALARI 1 TRİLYON LİRAYI GEÇECEK
Geçtiğimiz hafta Meclis’e sunulan bütçe, bütün bu süreçlerin nihai dokümanıydı. 2024 bütçesi, vatandaşa yapılacak zulmün bir nişanesi… Açıklanan rakamlara göre önümüzdeki yıl vatandaş için hiç de kolay olmayacak. Enflasyonun yüzde 33 tahmin edildiği, maaş, aylık ve ücretlere zamların buna göre yapılacağı önümüzdeki yılda, vatandaştan toplanan vergiler enflasyonun iki katından fazla, yüzde 73 artıyor. Ve vatandaşın ödeyeceği vergi ve harçlardan, zamlardan gelen, trilyonlarca lira da Saraya yetmiyor. O nedenle borçlanma limiti yüzde beşlik dilimlerle birlikte, 3 trilyona kadar çıkarılıyor. 2024’te faiz harcamaları da, ilk kez 1 trilyon lira sınırını aşıyor. Bir yılda ikiye katlanarak 1 trilyon 254 milyar lira oluyor. 
KÖİ’LERE 10 YILDA 32 MİLYAR DOLAR
Hükümetin “1 kuruş vermeden yapıyoruz” dediği, Dolarla Avroyla garantiler verdiği projelere, Ulaştırma Bakanlığı, Karayolları Genel Müdürlüğü ve Sağlık Bakanlığı bütçelerinden ödenecek garantilerin toplamı 2023-2026 döneminde 19 milyar 867 milyon doları buluyor. Böylece 2016-2026 döneminde ödenen KÖİ garantileri 32 milyar dolara dayanıyor. Sarayın garanti ödemeleri burada da bitmiyor. Öyle projeler var ki ta 2045’e kadar garantiler verilmiş. Bugüne kadar yandaş müteahhitlere ödenen garanti parasıyla, “Cumhuriyet tarihinin en büyük otoyol projesi” dedikleri Osmangazi Köprüsü dahil İzmir Otoyolu’ndan 2 tane, bunun üstüne 3 tane Fatih Sultan Mehmet Köprüsü, onun da üstüne Avrasya Tüneli’nden 3 tane, yine üstüne 2 tane de Yavuz Sultan Selim Köprüsü yapılabiliyor. Yani bunun maliyetinin ne kadar yüksek olduğunu göstermek bakımından bu rakamlar son derece önemli. Saray hükümetlerinin diğer bütçeleri gibi 2024 bütçesi de, faiz lobilerinin, Dolar baronlarının, bir avuç yandaş müteahhidin bütçesi…
HAYAT KIRILMIŞ SIRÇA GİBİ YERLERE DÖKÜLÜYOR
Bu hükümet Mayıs seçimlerinden önce, ekonomide işlerin yolunda gittiği havası bastı. Döviz kurlarını dizginlemek için milletin rezervlerini satıp savurdu Merkez Bankasındaki rezervlerini. Yetmedi, milletin parasını da seçim için savurdu. Sonunda Merkez Bankası’nda ne rezerv kaldı ne de Hazine’de para. Tulumbada su bitti, tam takır kuru bakır, el elde, baş başta kaldılar. Seçimlerden sonra para bulmak için önce vitrin değiştirip yeni bakan ve Merkez Bankası Başkanıyla para aramaya çıktılar. Kimse oralı olmadı. Körfez şeyhlerinin ellerine eteklerine yapıştılar. O da olmadı. Sarayın kibirlisinin hala kasanın başında oturduğunu görenler, vitrine hiç kanmadılar. İş başa düştü, IMF’cilerle çay partilerinde, kafa kafaya verdiler, faturayı millete çifter çifter vergilerle, harçlarla, zamlarla acımadan yüklediler. Şimdi bunlara oy veren bin pişman. Onlarsa milletle alay etmeye devam ediyorlar. Açlık sınırının artık çok altına düşen asgari ücretle çalışanlar için hayat, “Kırılmış sırça gibi yerlere dökülüyor.” Ama hükümet, enflasyonun mağduru olan milyonlarca asgari ücretliyi acımadan enflasyonun sebebi ilan ediyor.
HÜKÜMETE GÖRE ENFLASYON AÇLIK SINIRININ ALTINDAKİ ASGARİ ÜCRET YÜZÜNDEN ARTMIŞ
Şimdi bütçeyle beraber açıkladıkları, 2023 yılına ait bu ekonomi raporuna göre enflasyonun en önemli sebeplerinden biri “Asgari ücret artışlarının maliyet yönlü baskıları”ymış… Evet yanlış duymadınız. Enflasyon, Sarayın model diye uyguladığı “Faiz sebep, enflasyon netice” safsatası yüzünden değil, açlık sınırı altındaki asgari ücretler yüzünden artmış. Bunlar önce, “Enflasyon bizden değil dünyadan” dediler. Kimse yutmadı. Sonunda ar da izan da kalmadı. Enflasyonun suçlusu açlıkla boğuşan, enflasyonun mağduru olan asgari ücretli oldu. Ne 12. Kalkınma Planı’nda, ne son açıkladıkları Orta Vadeli Program’da, ne de yayınladıkları bu Ekonomi Raporu’nda, Saray’ın faiz indirmesinden sonra enflasyonun zirve yaptığına dair tek bir cümle yok. Kalkınma Planı’nda plan dönemi öncesi ekonomide durum anlatılırken, son derece ilginç bir şekilde 2020 yılından 2022 yılına atlayıvermişler. 2021 Eylül ayında Sarayın talimatıyla başlayan faiz artışlarını halının altına süpürüvermişler. 
SARAY LOGOLU RAPORDA FAİZ İTİRAFI
Yıllık Ekonomik Raporun 50. sayfasında ise şöyle bir ifade var. “Enflasyonun ana eğiliminin gerilemesini ve orta vadede yüzde 5 hedefine ulaşmasını sağlayacak parasal ve finansal koşulları oluşturma amacı doğrultusunda, politika faiz oranları kademeli olarak artırılmaya başlanmış.” Yani açık açık, “Enflasyonun gerilemesini sağlamak için bu kitapta faiz artırıyoruz” deniyor. Yani üzerinde Cumhurbaşkanının forsu var bu raporda. Bu raporda artık “Faizin sebep enflasyonun netice olmadığı” itiraf edilmiş. O zaman biz de bir kere daha o meşhur fıkradaki gibi soruyoruz. Madem faiz sebep değildi, bu haltı neden yediniz? Yandaşlarınızın cebini doldururken vatandaşları neden perişan ettiniz?
SANDIK ZULME KARŞI MESAJ VERME FIRSATI
Bu yıl başlayan seçim sürecinin son dönemeci 2024 Mart ayında yapılacak yerel seçimler olacak. Yaklaşan yerel seçim sandığı aynı zamanda milletimiz için kendisine bu zulmü layık görenlere bir mesaj verme fırsatıdır. 2019’daki yerel seçim zaferimizin ardından CHP’li belediye başkanları, sosyal demokrat belediyecilik anlayışıyla, hemşerilerini gerçek hizmetle buluşturmuştur. Korona virüs salgını başladığında, Saray beş maskeyi bu millete bedava dağıtamazken, belediyelerimiz hemşerilerinin hemen yanı başındaydı. Maskesinden yemeğine kadar. Yine çocuklar yatağa aç girmesin diye, bizim belediyelerimiz durmaksızın çalıştılar. Besicinin sütünü hak ettiği fiyattan alıp, okullarda dağıttılar. Borcundan harcından daralan çiftçiye, elini bizim belediyelerimiz uzattı. Çiftçinin fidesinden gübresine, ne eksiği varsa bizim belediyelerimiz koştu. 
KUPON ARAZİ BELEDİYECİLİĞİ
O sırada saray belediyeleri, Tarım Meslek Lisesi kurulsun diye bağışlanan araziye villa dikmekle, ihaleleri 32 parçaya bölüp alımları İhale Kanunu kapsamından çıkarmakla, habitat toplantısı diyerek, parti örgütü ve milletvekillerini toplayıp Amerika gezileri düzenlemekle, ekmek kuyruklarını gizlemek içinde ekmek büfelerini kaldırmakla meşguldü. AK Parti, belediyeciliği, kupon araziler için yapıyor. Parmağında tek yüzükle oturduğu koltuktan, ganimetle kalkmak için yapıyor. Milletin hakkını yemeyi kendine hak görüyor. Sarayın belediyeciliği: “Kupon arazi” belediyeciliği… “Sen, ben bizim oğlan, sofrayı kurdum arkayı dolan” belediyeciliği… “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” belediyeciliği… “Bugün buldum bugün yerim yarına Allah kerim” belediyeciliği… Milletimiz bunu hak etmiyor. 
DELEGENİN MİHENK TAŞINA VURULACAĞIZ
Biz, yokluklar içinde bir ülkeden savaşın perişan ettiği bir halktan, medeniyet kulübünün saygın ülkesi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni çıkaran Büyük Önderin partisiyiz. 100. yılımızda yapacağımız 38. Olağan Kurultayımıza artık 10 gün kaldı. Kurultayımızda gücümüze güç katacağız. Delegelerimizin mihenk taşına vurulduktan sonra, alındım, kırıldım, gücendim demeden, kol kola girip, tüm gücümüzle yerel seçimler için çalışacağız. Partimizin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na oy veren, 25,5 milyon seçmene karşı sorumluluklarımızı yerine getirmeye devam edeceğiz.