DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜMÜ YÖNETMEK

Print
Haber Tarihi : 25.06.2021 23:22
FaceBook paylaş Twitter paylaş Google paylaş Yahoo paylaş MSN paylaş Hotmail paylaş Delicious paylaş Digg paylaş

Yazar Ayhan SÜRMEN'in kaleminden


DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜMÜ YÖNETMEK
Bu gün, sosyolojik yönden toplumsal değişim ve dönüşümle ilgili fikir ve görüşlerimi değerli  okurlarımla paylaşmayı düşünerek bu yazıyı kaleme almaktayım. Epeydir sizlerle iktisadi,idari, ticari ve kültürel alanlarda düşüncelerimi paylaştım. Bu günün konusu da sosyal  değişim ve dönüşüm trendimizin yönetimi ile ilgili olacaktır.

Uzun zamandır ülkemizde konuşulmakta olan konular göstermektedir ki, ülkemiz  iktidarındaki değişim ve dönüşüm hızı, gitgide ülke seçmenindeki değişim ve dönüşüm hızının  gerisinde kalmaktadır. Zira, her geçen gün yeni bir itiraz ve yeni bir bakış perspektifi geliştiren  seçmen profili, biraz da mizah yoluyla yeni kabiliyetler geliştirmektedir. Yöneten erk ise bu  değişim ve dönüşüm sürecini öncelikle anlamalı ve enformasyona dayalı bir dil kurgulayarak  yönetmelidir. 

Ancak bırakın enformasyon dili kurgulamayı, dezenformasyonla adeta ortamı  gürültüye boğarak bu süreç yönetilmeye çalışılmaktadır. Ancak bu, beyhude bir çabadan  başka bir işe yaramaz… Çünkü bu günlerde vatandaşın beş duyu organından en iyi çalışanı,duyu organı yani kulakları….

Duyduklarını konuşamayan vatandaş, adeta mimikleri, mizansen  yaklaşımı ve geliştirdiği ironi ile şimdilik gününü “mutsuz mutlu” saflığında tahkim  etmektedir. Bu her zaman uygun olmasa da bu tür zamanlarda en iyi kafa kontrol yöntemidir  ve bir süre insanı idare eder.

İktidarın enformasyon dili olmadığını söyleyip dezenformasyonla ortamını anlaşılmaz kılma  çabaları bizi değişim ve dönüşümün hangi hızla, kimin kontrolünde ve nereye doğru gittiğini  sorgular hale getirdi. Bu parametrelere bakıldığında değişimin kaçınılmaz bir sosyolojik  kavram olduğu, ancak bunun kontrollü ve yönetilir kılınmasıyla dönüşüme evirilebileceği, bunun ise planlı bir çalışma olduğu, dolayısıyla dönüşüm olgusunun kalkınmanın çok önemli  bir göstergesi olduğu unutulmamalıdır. Oysa bunun tam aksine, bir dönüşmeden ziyade bir  değişime zorlanma ile karşı karşıyayız ve bu süreç gitgide iktidarın kontrolünden çıkmaktadır.

Belki burada yeri gelmişken şunu belirtmek daha doğru olacaktır. İktidarın kontrolünden  çıkmaya meyleden bu değişim, muhalefetin mevcut tutumu ve duruşu nedeniyle  hızlanamamakta ve iktidara hala belli opsiyon ve fırsatlar sunmaktadır. Tabi bununla ilgilenen  bir iktidar varsa…

Aklıma eski günlerden bir örnek geldi. 28 Şubat sürecini hatırlayan dostlarımız şunu çok iyi  bilirler. O gün merhum Necmeddin ERBAKAN tabanının baskısını yönetememiş ve durum  sokaklara taşıp devletle çatışmaya dönüşmüş olsaydı (ki böyle şeylerden Allah milletimizi ve  devletimizi korusun diye hep dua etmişimdir) bu yol daha sonra gelenlere örneğin  FETÖ’cülere yaptıkları işerde hukuki dayanak ve mesnet sağlama gibi bir argümanı da içinden  çıkarmış olurdu. Merhum Erbakan o süreçte başta tabanı olmak üzere toplumun her  kesiminin makul olarak değerlendirdiği bir davranışla süreci akamete uğratmadan yönetme  başarısını göstermiştir. 

Bu gün, o günkü zorluklar üzerine siyaset bina eden sosyolojik taban,elbette bu tecrübeyi hatırlamakta ve güncel olaylardaki durumu ve süreci iktidarın yönetme  becerisiyle mukayese etmektedir. Ayrıca o taban, sosyolojik olarak duyarlılık içinde olduğunu  son zamanlarda gösterdi. Rahatsızlığını artçı reflekslerle iktidar erkinin gündemine taşımış ve  ufaktan bir ders vermiştir. Tabi dersi veren vermiştir de alan almış mıdır? O konuda çok emin  değilim. 

Çünkü iktidar her geçen gün trenden inenleri dezenformasyonla avazı çıktığı kadar  anons ediyor ve tabanına bunu dikte etmeye çalışıyor. Lakin taban, olaylara eskisi gibi şeksiz  şüphesiz bakmayıp sorguluyor ve işi trenden inenler ve trenden atılanlar olarak görüyor. 

Peki  inenleri anladık da atılanlar ne? Kim bunları atıyor? Bunun cevabını vermektense, sizin  olayları daha yakından seyretmeye, gelişmeleri izlemeye davet ediyor bu yolu daha sağlıklı  buluyorum. Ayrıca şimdilik bu noktadan ileriye gitmemeyi de doğru buluyorum. Çünkü  tablonun çözünürlüğü her geçen gün daha da netleşecek ve bu netlikle daha sağlıklı ve tutarlı  yorumlar mümkün olabilecektir.

Kimlerin ne kadar iktidar oldukları bir yana, tarihin o iktidarları nasıl yargılayacağını da  hesaba katmak gerekir. İktidarın bu yönde bir muhasebeye ihtiyacı var bence... 

Bir empati  yaparak olaylara değişik bir açıdan bakmalılar bence... Hayat, hem maddi hem de manevi  boyutu olan bir olgu. 

İnsanın karnını ve gönlünü doyurmak her zaman mümkün olamasa da  aç bırakmamak en önemli görev olarak üstlenilmeli. Vatandaş ekmeğe, peynire, zeytine vs  olduğu kadar hakka, hukuka, liyakate, fırsat eşitliğine vs ye de ihtiyaç duyuyor ve bu konulara  aç olduğunu elinden geldiğince anlatmaya çalışıyor. Bu durum duyulması gereken sessiz bir  çığlık gibi her gün değişik şekilde sosyal medya ve değişik platformlarda konu oluyor.

Vatandaşın inançlı, az inançlı, farklı inançlı vs her kesimi aynı konuda bir endişeyle adeta  ürkek güvercin gibi yaşıyorsa bize bunu bir şekilde anlayan ve anlatanlar olmalı. 

Olmazsa  olmazımızı bu alanda aramalıyız. Herkesin yararına olan Kamu yararı gerçeği ortada  dururken, sıfır günah projesiyle başlayıp sırf günah projesine dönüşmenin insan hakkı ve  hukukunda bizi zillete düşürmesi halinde, tarihin yargısından öte Allah’ın yargısı anlaşılabilir

olmaktan çıkar ki bu durum oturup kıyameti beklemekten başka çare kalmadığının işareti
olur.

Herkese selamlar…

AYHAN SÜRMEN
ANASAYFA |GÜNDEM |BÖLGESEL |SİYASET |EKONOMİ |SPOR |DÜNYA |SAĞLIK |TEKNOLOJİ |KULİSVAR |BİLİM-EĞİTİM |KÜLTÜR SANAT |MAGAZİN
GİRİŞ SAYFAM YAP| |RSS ÖZET AKIŞI|İLETİŞİM|KÜNYE
Turkuaznet İnternet ve Bilişim Hizmetleri Tarafından Geliştirilmiştir. Tüm hakları saklıdır.