Demokrat Parti Sözcüsü ve İzmir
Milletvekili Haydar Altıntaş, TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Altıntaş, haftanın
ülke gündemi değerlendirerek açıklamalarda bulundu.
 
Altıntaş şu görüşleri ifade etti:
 
“Türkiye'de gündem o kadar hızlı ve
çabuk akıyor ki her gün yeni bir hadise milletin hayatına ekleniyor ama arkada
kalanlar da hiçbir zaman için ehemmiyetini kaybetmeden insan yaşamında varlığını
sürdürmeye devam ediyor.
 
Meselelere tespitim şudur Türkiye bu
ekonomik ve siyasal modelle hayatını sürdüremez. Türkiye bu “partili başkanlık rejimi” modeliyle
hayatını sürdürmekte ısrar ettiği müddetçe ülkenin başındaki problemler üst
üste binerek kangren olmuş bir dert yumağı haline gelecektir.
 
“Ölmeden Mezara Koydular Beni”
 
Vatandaşın hayatına baktığımız zaman
ancak Hasan Mutluca'nın şarkısındaki “Ölmeden
Mezara Koydular Beni” dizelerinden başka bir şey aklımıza gelmiyor. Ne
yazık ki hiç kimse kazandığı helal parayla barınabilme, yaşayabilme,
geleceğinden ve hayatından emin olabilme ümidini, düşüncesini gönlünde
yaşatamıyor.
 
“Zamlar ve borçlar ülkemizin bir beka
sorunu haline gelmiştir”
 
Kurlardaki artış ve Sayın Cumhurbaşkanına
devredilen seyyanen vergilerin sürekli artırılmasına bağlı olarak akaryakıt fiyatları,
vatandaşın borcu ve devletin borcu da gerçekten ülkemizin bir beka sorunu
haline gelmiştir. Süratle buna bir çare ve bir çözüm bulunmak zorundadır. Fakat
ortada hiç de çözümle alakalı bir emare göremiyoruz.
 
Halk günübirlik yaşıyor. Halkın temel
derdi barınmak, sofrasına ekmek koymak, çoluğunu çocuğunu okula gönderebilmek,
evinin kirasını ödeyebilmek, gaz parasını, su parasını, elektrik parasını
ödeyebilmek. Onun dışındaki sosyal ihtiyaçlarıyla alakalı düşünebilecek şansı ve
zamanı bile kalmamış.
 
“Çocuğu şehir dışında üniversite
kazananların derdi büyük”
Üniversite okuyacak evlatlarımızdan
herhangi birisinin bulunduğumuz şehrin dışında başka bir yerde üniversiteye gitmesi
durumu üniversiteyi kazandığı için en büyük sevinci olması gerekirken o
ailenin en büyük derdi olmaya dönüyor.” Bu çocuk nerede barınacak, ne yiyip ne
içecek, eğitimini nasıl sürdürecek?” soruları Türk Milletinin en büyük
dertlerinden birisi olmuştur.
 
Bütün bunlara rağmen iktidarın en temel
dertlerinden bir tanesi ise “Ben mahalli
seçimleri nasıl kazanırım?” sorusu. Elbette ki her siyasi partinin mahalli
seçimleri kazanmak gibi bir hesabı ve kitabı olması çok normaldir ve doğrudur. Ancak
seçimleri kazanmak için icraata ve uygulamaya sokacağınız akıl dışı uygulamalarla
bu milletin hayatını bir yıl daha mahvetmeye hiçbirinizin hakkı yoktur.
 
“Esnafımız, kobilerimiz iflasa
gidiyor”
 
Sadece emekliler ve ücretliler değildir
sıkıntısı olan. Alın terini ekmeğine katık eden esnaflar, ülkemizin en büyük
zenginliği olan Kobilerimiz de ihtiyaç duydukları anda krediye ulaşamayarak
sıkıntıya girdiler. Esnaf Kefalet Kooperatifi yeni ilave plasman bulamadığı
için kredi verememekte ancak tahsil ettiği paraları kendi içerisinde
çevirebilmektedir. O zaman da esnaf, bu millet tefecilerin eline düşmekte,
evinden ve işinden olmaktadır. Bunun böyle olduğu da Merkez Bankası
kayıtlarından da görülmekte, her yıl ay katlanarak artan karşılıksız çekler
neticesinde ayan beyan ortada gözükmektedir.
 
Eğer bu sorunlara bir çare bulunmaz, vatandaşın
feryadı, ihtiyacı duymazdan gelinirse esnafımız ve Kobilerimiz ödeyemedikleri
çeklerden, ödeyemedikleri borçlarından dolayı, ödeyemedikleri işçi ücretlerinden
ve vergilerden dolayı ağır bir yük altına girecek, belki işini terk edecek,
belki iflas edecek ve bununla birlikte Türkiye'de işsizlik sorunu katlanarak
artmaya devam edecektir.
 
“Bu devletin 95 yılda biriktirdiği borç
stoğunu sadece 1 ayda yapabilmek bir ekonomik başarı değildir”
 
Türkiye'nin kötü yönetilmesine örnek
olarak sadece bir rakam söylemek istiyorum. 2018 yılında uygulamaya koyduğumuz
Partili Başkanlık Rejimi ile Türkiye idare edilmeye başlandığında Cumhuriyetin
95 yılında idik.  95 yılda gelmiş geçmiş
bütün Türk hükümetleri iç ve dış borcumuzun toplam rakamı 876 milyar TL idi. Aradan
geçen 5 yılda iktidar bu borcu yaklaşık 5-6 kattan fazla arttırmış. Sadece 2023
yılının Haziran ayında borçlandığı rakam 882 milyar TL!
 
Bu devletin 95 yılda biriktirdiği
borç stoğunu sadece 1 ayda yapabilmek bir ekonomik başarı değildir. Eğer ki bu
iktidar, bunun ekonomik başarı olmadığını kabul ediyorsa, bu ülkeyi yönetenler kendi
kendilerine çok acilen şu soruları sormalı: “Nerede hata yapıyoruz da bu
borçları arttırıyoruz, bu insanlara normal şartlarda bu ülkede dirlik ve
düzenlik içerisinde yaşama hakkı vermiyoruz, ele güne el açmaktan, avuç
açmaktan neden uzak tutamıyoruz?”
Eğer bu soruyu sormaz ve başımıza
gelen her çeşit derdi dış güçlere ve bizi diz çöktürmeye uğraşanlara havale
edersek problemlerimiz gerçekten ciddi manada artmaya devam edecektir.
 
Sözlerimin başında mazotun bu ülkede
fiyatı itibariyle bir beka sorunu oluşturduğunu söylemiştim. Enerji olarak
mazot ekmekten suya, sırtımızdaki elbiseden yolda gördüğümüz ne varsa hayatın her
bölümünde kullanılmaktadır.   Bugün
Türkiye'de mazotun pompa fiyatı 37 Lira’dır dolar da 27 TL'dir. Bu iki rakama
baktığınızda Türkiye'de 1 litre mazot 1,37 buçuk dolar seviyesine gelmiş. Efendim
“mazot dünyada daha pahalı -  daha ucuz tartışmaları” çok yanlış bir
bakış açısıdır. Diğer ülkelerin milli geliri de diğer uygulamaları da bizden
farklıdır. Önümüzdeki süreçte doların artışıyla birlikte mazot fiyatının nereye
geleceğini kestirebilmek yeni atanan ekonomi kabinesinin de imkanının dışına
çıkmış durumda.
 
“6 kilogram buğday sattığınızda 1
litre mazot alabiliyorsunuz”
 
Ürünle mazot paritesi arasındaki
ilişkiye bakalım:
 
Bugün 6 kilogram buğday sattığınız
takdirde 1 litre mazot alabilir hale gelinmiştir. Efendim buğdayı 9 - 10 liraya
satıyoruz diyenler çıkabilir. Türkiye'nin aritmetik ortalamasına ve buğday
kalitesine bakıldığında ortalamanın çok üstünde bir kısmı çiftçinin buğdayını 6
liraya satmıştır, 1 litre mazot alabilmek için de 6 kilogram buğday satmakla
karşı karşıya kalmıştır. İlerleyen zaman içerisinde bu belki 7 veya 7 buçuk - 8
kilograma çıkabilir. İşte o zaman çiftçi “ben
ekemiyorum” demek durumuyla karşı karşıya kalır.
 
Bugün Türkiye'nin gündemini en fazla
meşgul eden hadiselerden bir tanesi memurların ve emeklilerin Toplu Sözleşme
görüşmelerine başlamış olmasıdır. Bu toplu sözleşme görüşmelerinin salimen ve
sağlıklı yürüyebilmesi, doğru sonuç alınabilmesi ve gelecekte birtakım
problemlerin kolaylaşması için temel olarak iki şey yapılmalıdır. Birincisi
emeklilere 8 bin Liralık seyyanen zam verildikten sonra bu görüşmeler
yapılmasıdır. İkincisi ise TÜİK’in gerçekleri açıklamasıdır. Gerçekten
Türkiye'nin en büyük yanıltıcı Kurumu TÜİK’tir.
 
“Vatandaşın enflasyonu gerçekte yüzde
58'den çok daha pahalıdır”
 
Devletin hesabını kitabını yaparken
doğru rakamlar vermek yerine milleti ağlatacak rakamları ortaya koyması için
görevlendirildiği, Merkez Bankası'nın
yeni Başkanı Hafıze Hanım, enflasyon rakamlarının yılsonu itibariyle yüzde 58
olabileceğini düşünmek suretiyle veya ifade etmek suretiyle gerçeğin altını
çizmiştir. Ancak Sayın Cumhurbaşkanının da bir ifadesi var “Davul benim boynumda,
tokmak sizin omzunuzda” diyor. Hafize Hanım'ın bu duruşunu bu icraattan dolayı
tersine çevirebilirler. Ama vatandaşın enflasyonu gerçekte yüzde 58'den çok
daha pahalıdır.
 
Mazot ve buğday paritesinden hareket
ederek bir hadisenin daha altını da çizmek istiyorum. Yakın gelecekte, bu ay ve
önümüzdeki ay Türkiye'de pancar, fındık, kuru üzüm, pamuk, ayçiçeği, mısır ve çeltik
hasadı başlayacak. Bu ürünlerin devreye girmesi esnasında “iç piyasada pahalılık olur” gerekçesiyle ithalat kapıları sakın
açılmasın, dışarıdan ithalata –gümrüksüz- asla izin verilmesin ki bunlara da
çok uygun ve makul fiyatlar verilerek Türkiye'de ekonominin sürdürülebilirliği
sağlanabilsin.   Yapılan uygulamalara
baktığımızda buna ilişkin pek fazla da ümit görmüyorum.  
 
Bugün salçalık domatesin kilosu 2
liraya inmiştir. 2 liraya inişinin altındaki temel sebeplerden bir tanesi iç
piyasada fiyatlar pahalılaşır kaygısıyla salça ihracatına konulmuş olan kotadır.
Ayrıca bu sene ülkemizde zeytin rekoltesi düşük, yurt dışında da yeteri kadar
insanların elinde zeytinyağı yok. Onun için Türkiye'de hemen fiyatlar pahalılaşıyor
diye zeytinyağı ihracatına yasak koyuyor. Dolayısıyla bu ürünlerin fiyatlarına aklınıza
geldiği zaman gümrükleri kaldırmak, aklınıza geldiği zaman ihracat yasağı
koymak suretiyle piyasalara asla düzenleyemezsiniz.
 
“Türk milliyetçisi olarak canımız yanıyor”
 
Gündemimizdeki konulardan bir tanesi
de Türkiye'de göç ve göçmen işiyle birlikte tartışılan Vatandaşlık Kanunu. Türk
vatandaşlığının parayla satılması bir Türk milliyetçisi ve Türk vatandaşı
olarak benim ciddi manada canımı acıtmaktadır. Elbette ki başka ülkelerin
insanları bizim ülkemizden vatandaşlık isteyebilirler. Vatandaşlık
istediklerinde uygulanacak kriterlerin en azından diğer Avrupa memleketlerinde
uygulanan kriterlere yakın kriterler olmasını istemek de elbette bizim
hakkımızdır. Bundan dolayı biz, partimizin milletvekilleri ile beraber müşterek
olarak, 11 Temmuz 2023 tarihinde TBMM’de bir Kanun Teklifi vererek Vatandaşlık Kanunu’nda
en azından gayrimenkul almak suretiyle vatandaş olanların gayrimenkullerini
satma süresinin 5 yıl olması yerine 10 yıl olarak değiştirilmesi teklifinde
bulunduk.
 
“Demokrat Partililer olarak Disney
Plus’ı şiddetle kınıyoruz”
 
Bu hafta aktarmak istediğim son konu
ise Türkiye'de Disney'de gösterime giren Atatürk'le ilgili bir dizinin Ermeni
diasporasının baskısı sonucunda yayından kaldırılmış olmasıdır. Milletimizin Milli
Değeri ve Milli Kahramanı, Cumhuriyetimizin Kurucusu olan Atatürk ile alakalı
bir dizinin Ermeni diasporasının baskısıyla yayından kaldırılmasını Demokrat Partililer
olarak biz şiddetle kınıyoruz. Bu işle alakalı olarak yapılacak eylem ve
müeyyideler ne ise onları da candan gönülden destekliyoruz.   Allah Türk Milletine dirlikli güzel günler,
huzur içerisinde yaşayacak zaman nasip etsin!”